enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,0030
EURO
38,0243
ALTIN
2.831,41
BIST
9.975,61
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
24°C
İstanbul
24°C
Yağmurlu
Cuma Hafif Yağmurlu
22°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
25°C
Pazar Yağmurlu
24°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
26°C

Bilgi: Klavye yön tuşlarını kullanarak galeri resimleri arasında geçiş yapabilirsiniz.

neden üzerinde tahta koyulur


Cenazeye karşı yapılagelen görevler arasında yer alan defin prosedüri, aynı vakitte İslâm’ın insana verilen sayısal değeri de gösteren dinî bir vecîbe özelliği taşır. Cenaze namazı gibi bunun da farz-ı kifâye olması, bu vazifiyetin herkes doğrultusundan olmasa bile toplum adına bir küme ya da kurum doğrultusundan yerine getirilmesi lüzumliliğini gösterir. Kur’ân-ı Kerîm’de bu prosedürin insanoğluna Tanrı doğrultusundan öğretildiği, kardeşinin cesedini ne yapacağını, fakat Tanrı’ın gönderdiği bir karganın hareketlerinden öğrenen Hz. Âdem’in oğlunun, “Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten de mi âciz kaldım!” dediği anlatılır (el-Mâide 5/31). Başka âyetlerde de ölünün gömülmesi gereğine dolaylı olarak işaret edilmiştir (bk. Tâhâ 20/55; el-Mürselât 77/25-26; Abese 80/21-22). Ölünün toprağa tevdi edilmesinin etraf temizliği, sağlık, insanın saygınlığının korunması ve ölümü hatırlatma türünden çoğu hikmetler taşıdığı ve bir bakıma geride kalanların ölüye karşı son vazifesini simgelediği, ölen amacıyla de yeni bir hayatın başlangıcı bulunduğu amacıyla defnin biçim ve usulü öteden beri fıkıh kitaplarında detaylı biçimde ele alınmıştır. Fakat bu hususta sahip olunan bilgi ve usuller, temel ve amaçta aynı olmakla eş güdümlü mahallî kültür ve geleneklerin farklılığı namacıylaiyle vakit vakit değişiklikler gösterebilmektedir. Cenaze hizmetlerinin yerine getirilmesini ve naaşın defnini mühim bir sebep olmadıkça geciktirmek.. Cenaze hizmetlerinin yerine getirilmesini ve naaşın defnini mühim bir sebep olmadıkça geciktirmek doğru değildir. Hz. Peygamber cenazeye karşı görevlerin geciktirilmeden ifasını tavsiye etmiştir (Şevkânî, IV, 79-80). Cenazenin sesli zikirle, Kur’an okuyarak ya da nümayişle mezarlığa götürülmesi dinî yönden hoş karşılanmamış, sükûnet amacıylade, kalben zikir, dua ve tefekkürle takip edilmesi tavsiye edilmiştir. Mezarlığa varıldığında cenaze kabre indirilinceye kadar ayakta durmak, ardından ise oturmak sünnettir. Kabir 100-150 cm. derinliğinde, kıble ile dik açı oluşturacak biçimde kazılır. Kabrin tabanı süresince ve kıble doğrultusunda naaşın sığdırılabileceği büyüklükte bir kısmın oyulması (lahit), toprağın direk doğruya cenazenin üstüne atılmasını önleyeceğinden daha güzel bulunmuş, toprağın çok sert ya da yumUşak olması namacıylaiyle buna imkân bulunamazsa cenazenin kabrin tabanında uzunlamasına konmasının ve toprağın göçmesini engelleyecek tedbirlerin alınmasının da yeterli olacağı belirtilmiştir. Cenazeyi kabre, bayan ve gayri müslimler hariç ölenin mahrem ve yakınlarının indirmesi sünnettir. Buna imkân bulunamazsa bu vazifiyeti yabancı kişiler da yapabilir. Cenazenin kabre, “Tanrı’ın adıyla ve Resûlullah’ın dini üzere” manasına gelen ”بسم الله وعلى ملة رسول الله“ duasıyla konması, yüzü kıble yönüne çevrilerek sağ yanı üzere yatırılması lüzumir. Öyle ki, cenazenin bu biçimde yatırılmadığı sonradan farkedilse üzeri toprakla tamamiyle örtülmedikçe açılarak düzeltilir. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre toprakla örtme sonuçlanmış olsa bile kabrin gene açılıp düzeltilmesi icap eder. Kabre yerleştirilen cenazenin kefen bağları çözülür; üstüne tahta, kerpiç, kuru ot, kamış vb. örtülerek atılacak toprağın direk cenazeyle ilişkisi önlenir. Cenaze ile eş güdümlü kabre diğer bir eşyanın konması, hem de kabrin ya da cenazenin özel durumundan kaynaklanan mâkul bir sebep bulunmadığı prosese cenazenin tabutla gömülmesi mekruh görülmüştür. Tabutla gömme, lüzum ölenin toprakla ilişkisina, vakit amacıylade çürüyüp toprağa karışmasına engel olması, lüzumse israf ve gösterişe, daha geniş yer işgaline yol açması namacıylaiyle hoş karşılanmamıştır. Ölünün mumyalanarak gömülmesi de aynı mahiyettedir. Deniz yolculuğunda ölen kimsenin, karaya götürülmesi imkânı bulunmadığı takdirde batması sağlanacak biçimde denize bırakılması câizdir; bu prosedür onun ile alakalı defin sayılır. Fakat imkân bulunduğu ölçüde cenazenin karada toprağa verilmesi teşvik edilmiştir. Büyük olsun ufak olsun, ölen kimsenin öldüğü yere değil mezarlığa gömülmesi lüzumir. Öldüğü yere gömülmenin yalnızca peygamberlere mahsus bulunduğu belirtildiği gibi (İbn Âbidîn, I, 600) mezarlığın ziyaretçiler amacıyla ibret vesilesi olacağı, ölüler amacıyla de hayır ve rAhmetle anılmaya sebep teşkil edeceği ifade edilmiştir. Cenazenin gece gömülmesi de olası olmakla eş güdümlü gündüz defnedilmesi teşvik edilmiştir. Definde aslolan bir kabre bir bireyin gömülmesidir. Fakat lüzumsinim duyulduğunda, aralarına toprak konarak aniden çok kimse de bir kabre gömülebilir. Önceden ölü gömülmüş kabre kemikleri çürümüşse gene defin yapılabilir. Şimdilik çürümemiş kemikler varsa onlar da yeni cenaze ile eş güdümlü ve araları toprakla ayrılarak gömülür. Bu kemiklerin diğer yere götürülmesi doğru olmaz. Defnedilen cenazenin daha sonra alınıp diğer yere nakli de fakat birtakım mezheplerce ve belli şartlarda câiz görülmüştür. Cenaze kabre konulduktan sonra orada bulunanlardan her birinin, topraktan geldiğini, gene toprağa döneceğini ve ikinci defa gene topraktan çıkarılarak haşrolunacağını hatırlayarak kabre toprak atması, definden sonra ölü amacıyla dua edip Kur’an okuması müstehaptır. Şâfiî’ye göre kabir yer seviyesinde, çoklığı meydana getiren diğer fakihlere göre ise yerden bir karış yükseklikte bir tümsek şeklinde doldurulur. Kabri tespit etmek amacıyla baş ve ayak kısmına ağaç, taş vb. dikilmesi, bunun üstüne ölünün isminin makalelması, kabir ve etraf düzenlemesi yapılması hoş görülebilir. Fakat bu hususta da itidal ve sadeliği korumak, israf ve gösterişe kaçmamak, malzeme ve mekânı ölçülü kullanmak temeltır. Kabir üstüne bina, türbe, kubbe vb. yapmanın, isim dışında âyet ve hadis dahil makale yazmanın fakihler doğrultusundan hoş karşılanmayıp mekruh ya da haram olarak görülmesi, hem bu lüzumçelerle, hem de ölülere saygı gösterirken tevhid inancının ihlâl edilmemesi ilkesiyle izah edilebilir