Biz beş kardeşiz; ben en küçüğüyüm. Annem ve babam, mevsimlik işler için başka şehirlere gittiğinde, iki ablam ve büyük abimle birlikte yola çıkarlardı. Küçük abimle ben, henüz dört ve altı yaşlarında, okula başlamamış iki çocuk olarak dedemlerin ve amcalarımızın yanına kalırdık. Ailemizden uzakta olmak, bize derin bir yalnızlık hissi veriyordu; aylarca ailemizin geri dönmesini beklerdik. Sonunda, beklenen gün gelir ve ailemize kavuşurduk. Ancak bu mutluluk uzun sürmezdi; bazen bir ay bile kalmadan, yeniden başka bir şehre, başka mevsimlik işlere gitmek zorunda kalırlardı. Yine de, aramda bir buçuk yaş fark olan abim yanımdaydı; tek tesellim, tek dayanağım o oldu. Fakat zamanla, küçük abim de gidişlere katılmaya başladı. Bu, benim için asıl yalnızlığın başladığı an demekti; kalabalık içinde yalnız kalmak. Evde dedem, ninem, amcam, yengem ve kuzenlerim vardı; ama onların yanında, annesi, babası, ablaları ve abileri çok uzaklara gitmiş olan o küçük çocuk bendim, sadece bendim.
Her gece annemler ne zaman dönecek diye sorar, ağlardım. Ninem, “Kar yağınca gelecekler,” derdi. Çok küçükken, yanlış hatırlamıyorsam bir gece kar yağmıştı ve ben bahçeye çıkarken, karanlıkta bizim olduğu tepeden gelen sesler duydum. Aman Allah’ım, bu sesler benim ailemin sesleri olabilir miydi? Kar yağmıştı; ailem mi gelmişti?
Karanlık gecelerimi ve bana karanlık gelen günlerimi bir anda aydınlatan o anı hiç unutmuyorum. O gün sevinçten ağlamış olmalıyım. İşte bu yüzden, kar yağışı benim için bir vuslat demekti. Bu anının içinde başka bir his daha var; yalnızlıktan ağladığımı ve yalnızlığımı daha net hissettiğimi hatırlıyorum. Beş ya da altı yaşında, minicik boyum ve kalbimle tek başıma bekleyen taraf bendim, onlar ise hep birlikte gelen taraftaydılar. Bu tür hâdiseler yıllar boyunca devam etti.
Benden birkaç yaş küçük bir kardeşim vardı; o iki yaşındayken, yine böyle bir gidişte o da yanında götürülmüştü çünkü çok hastaydı. Günler ve belki aylar sonra, annem ve babam, kardeşimin cenazesiyle geri döndüler. Kardeşimin cenazesinin yıkandığı o fotoğraf karesi hâlâ aklımda; o anı ömrüm boyunca unutmam mümkün değil. Yıllar sonra, o fotoğrafta gördüğüm ama net bir şekilde algılayamadığım bir şeyi fark ettim. O karede tarifsiz bir acıyla olanları tek başıma izliyordum; kimse sarılıp teselli etmemişti bana. Anneciğim bile korkusundan yanaşamamıştı. Yani o zaman da kalabalık arasında yalnızdım. Yapayalnızdım.