enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
33,8935
EURO
37,6010
ALTIN
2.814,30
BIST
9.685,49
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
26°C
İstanbul
26°C
Hafif Yağmurlu
Pazartesi Yağmurlu
26°C
Salı Az Bulutlu
26°C
Çarşamba Hafif Yağmurlu
25°C
Perşembe Yağmurlu
24°C

Hz. Fatıma, bir gün Hz. Ali Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ’e


Evine geldiğinde eli boştur, ‘Cennet kadınlarının Efendisi’: “Ya Ali, hiç mi bir şey almadın?” diye sorunca, cevaben “Ama ara düzelttim ya Fatıma” der. Hz. Fatıma’nın yüzünde nurlu bir gülümseme belirir. Memnundur kocasının bu güzel hareketinden. O sırada Hasan’la Hüseyin ağlamaya başlarlar, “açız” diye. Hz.Ali Efendimiz, Bu acı manzaraya dayanamaz ve evden çıkar. Yolda bir adama rastlar. Elinde besili bir deve… Dedi ki: “Ya Ali, bu deveyi sana satmak isterim, hem de sana ucuza satacağım.” “-Param yok” der Hz Ali… “Olsun” der adam. “Bu deveyi sana vermeyi çok istiyorum. Bu deve 150 dirhem. Al sonra ödersin.” Alır Hz Ali Efendimiz o deveyi. Yolda giderken başka bir adama rastlar. Adam: ” Ya Ali” der, “Ne güzel bir deve bu. Ben bunu 300 dirheme alayım ne olursun reddetme beni.” der. Hz Ali Efendimiz: “Ama ben bunu 150 dirheme aldım” der. “Olsun, ben çok beğendim bunu” der adam.Ve Hz. Ali(r.a.), satar adama deveyi. Ve sonra mutlu bir şekilde gider ve yiyecekleri alıp eve döner. Sonra Peygamber’in huzuruna çıkar. Efendimiz(s.a.v.) güler, “Gel Ya Ali” der, ” Şu deve hikâyesini anlat”. Hz. Ali Efendimiz meseleyi anlatınca da der ki:…….Efendimiz(s.a.v.) güler, “Gel Ya Ali” der, ” Şu deve hikâyesini anlat”. Hz. Ali Efendimiz meseleyi anlatınca da der ki: “Sen ki ara düzelttin. Allah Cebrail’i ile sana deveyi sattı. İsrafil’i ile de satın aldı. Her kim ki ara yapar, birleştirir, düzeltir, ikilikten insanları kurtarırsa o bendendir … YA Ali !” YAPILAN HİÇBİR İYİLİK ALLAH KATINDA ZAYİ (KAYBOLMAZ) OLMAZ….
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurur ve kendisi de pencereye oturup, “Bakalım neler olacak?” diye seyreder. Ülkenin tüccarları, kervancıları, saray görevlileri birer birer kayanın etrafından dolaşıp saraya girerler. Pek çoğu da; “Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyor.” diye kralı yüksek sesle tenkit ederler.
Bir gün, sırtındaki küfe ile saraya meyve ve sebze getirmekte olan bir köylü çıkagelir. Kayanın yanına gelince, sırtındaki küfeyi yere indirir ve iki eli ile kayaya sarılır ve ıkına sıkına itmeye başlar. Sonunda kan ter içinde kalır, ama kayayı da yolun kenarına çeker. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereyken, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu görür. Keseyi açar. İçi altınla doludur. Bir de kralın notu vardır içinde:
“Bu altınlar, kayayı yoldan çeken kişiye aittir.”İnşirâh, İnşirâh, İnşirâh!.. Hâra düştüm, dilime kan değdi, yüreğime od. Dâra düştüm Ey Rab, bana bir inşirah. Ah-u efgânımı bir dinleyiver, bu gece çok karanlık, katran karası olmuş göğsümü bir açıver. Daraldım.. Bir bakıver..
Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?(inşirah)
Genişlettin ey yar! Dünyadan bunaldığım her vakit, yağmur yağmur yüreğime, damla damla gözlerime düştün. Semalarda yerim yok bilirim, arşlardan ta ki gönlüme düştün. Yaralar bedenimde yol çizerken adeta, tuz değil, sen gönlüme tılsım sürdün. Dünya zemininde ayaklarım kayarken bir bilinmezliğe, tut n olursun bırakma bilmediğim alemlere Gece ve ben iki biçâre yine kapındayım. Soluklanmak istiyorum Ya Rab! Gece yeminli konuşmuyor benimle. Gece küskün bana, yalnız bıraktım onu gelirim diye. Gitmedim ona Ya Rab! Geceler bensiz geçti, seccadeler eşsiz, yıldızlar yoldaşsız kaydı. Geceye söz verdim gelirim diye, gitmedim. İhanetim var ona..Gece yeminli..Ben sana bugün yalnız geldim. Terkedilmiş sevdaların mekanından geliyorum. Yıllanmış sevgilerin koynundan. Ayrılıklardan geliyorum. Yalnızlıktan Gönlümü n tenhasından geliyorum. Gecenin günahlarımı örtmeyen mahremiyetinden geliyorum. Dünyanın arkamdan yırttığı gömleğimle. Kimsenin duymadığı ama kulağımı çınlatan aff sesleriyle geliyorum. Ademin utangaç bakışlarıyla, Nuhun terk-i diyarıyla bir Yunus affı edasıyla geliyorum. Daraldım Ya Rab! ;kabul ümidinin ferahlığıyla geliyorum. Yüreğim üşüyor artık, mahşeri bir yalnızlıkla geliyorum. Aç Ya Rab nolursun aç göğsümü tekrar bir köz değdir. İçimin vahalarından kurtar beni. İnşirah, inşirah, inşirah, ayet ayet genişlet beni…AMİN.
alıntıdır.Namazı özürsüz kılmayan kimseye Allahü teâlâ onbeş sıkıntı verir. Bunlardan Altısı dünyada üçü ölüm zamanında üçü kabirde üçü kabirden kalkarkendir.
Dünyada olan altı azap:
Dünyada çekeceği azaplar:
1- Namaz kılmayanın ömründe bereket olmaz.
2- Allahü teâlânın sevdiği kimselerin güzelliği sevimliliği kendine kalmaz.
3- Hiçbir iyiliğine sevap verilmez.
4- Duâları kabûl olmaz.
5- Onu kimse sevmez.
6- Müslümanların birbirlerine yaptıkları iyi duâlarının buna fâidesi olmaz
Ölürken çekeceği azaplar:
1- Zelîl kötü çirkin can verir.
2- Aç olarak ölür.
3- Çok su içse de susuzluk acısı ile ölür.
Mezarda çekeceği acılar:
1- Kabir onu sıkar. Kemikleri birbirine geçer.
2- Kabri Cehennem ateşi ile doldurulur. Gece gündüz onu yakar. Cehennem ateşi dünya ateşine benzemez.
3- Allahü teâlâ kabrine çok büyük yılan gönderir. Dünya yılanlarına benzemez. Hergün her namaz vaktinde onu ***. Bir an bırakmaz.
Kıyâmette çekeceği azaplar:
1- Cehenneme sürükleyen azap melekleri yanından ayrılmaz.
2- Allahü teâlâ onu kızgın olarak karşılar.
3- Hesâbı çok çetin olup Cehenneme atılır.)
Namaz kılmayanın ömründe bereket olmaz. Ömründe hayır ve menfaat görmez. Ömrü çeşitli hastalıklarla sıkıntılarla geçer. Ma’nevî huzûru olmaz. Sahip olduğu dünyalıklar onu rûhî sıkıntıdan kurtaramaz
ÇOK GEÇ OLMADAN KILIN NAMAZI
NAMAZ BORCUN VARSA ÇOK GEÇ OLMADAN ÖDE BORCUNU!Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.
-Gel seni camiye götüreyim,dedim.Bugün Cuma biliyorsun.
-Sen de benim camiye gitmediğimi biliyorsun,dedi
-Biliyorum ama,sebebini gerçekten merak ediyorum.
-Ne bileyim olmuyor işte,dedi.Hem pantolonumun ütüsü bozulup,dizleri çıkar diye endişe ediyorum.
Gayri ihtiyari gülmeye başladım.
-Herhalde şaka yapıyorsun,dedim.Bunun için cami terkedilir mi?
-Ciddi söylüyorum,dedi.Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin.
Gerçekten öyleydi.Giydiği birbirinden güzel elbiseleri mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı.
-Peki,dedim.Hayatında hiç camiye gitmedin mi?
-Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim,dedi.Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum.Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum.
Söyledikleri beni son derece şaşırtmış ve bu konuyu açtığıma pişman etmişti.Daha sonra el sıkışıp ayrıldık.
Onunla konuşmamızdan 2 ay sonra,kendisinin camide olduğunu söylediler.Hemen gittim.Bahçedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve üzerinde yine yeşiller vardı.
Yavaşca yanına yaklaştım ve kısık bir sesle:
-Hani,dedim.Camiye gelmeyecektin?
Hiç sesini çıkarmadı.Çünkü musalla taşının üzerinde,yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu.